4 Ekim 2017 Çarşamba

Çingene Sokağı - Muhammed Şahin

(Karanfil Fanzin'in 23. sayısında yayınlanmıştır.)

Arabamı nereye park ettiğimi unutmuştum. Kendi kendime bugünün ne kadar gerçek olduğunu ne kadar yalan olduğunu düşündüm. Yürümeye koyuldum. Buraların: şehrin artık eskimiş, çürümüş ve solmuş tarafları olduğunu anladım.

Belki araba yakınımdadır diye, ara ara kumandaya basıp etrafı yokluyordum. Yerimde başkası olsa öfkelenirdi herhalde. Arabamı nereye park ettiğimi bir an için unutup, aramayı bıraktım.

Apartmanlarda kimbilir neler oluyordu. Günlerden pazardı. Boş park yeri kalmamıştı. Ortalıkta hiç insan yoktu. Bir hafta boyu çalışıp didinen baba, çocuğunu dizine oturtmuş. Büyük bir keyifle, en sevdiği televizyon kanalını açmış mıdır? Yoksa, evin hanımının getirdiği çeşitli sınırlamalar, babanın da çocuğun da, kendilerini sokağa atmaları için bahane mi olmuştur. Muhtemelen öyledir... Şöyle bir günde, insanın oğlunu, kızını alıp gezmesi kadar huzur verici, neşe kaynağı ne olabilir?

Ben yürüdükçe, yemek kokuları da peşimden geliyordu. Şakalaşmalara, gülüşmelere, birbirine çarpan bulaşık seslerine muhayyilem yetmedi.

Yeni yapılan apartmanların bulunduğu muhitlerle, yirmi-otuz yıllık apartmanların bulunduğu muhitler içe içe geçmişti. Bu yüzdendir, tek bir tane bile: baş başa oturmuş sohbet eden emekli göremedim. Yorgan sırıyan, halı yıkayan ya da davul fırın üstünde; katmer, gözleme yapan kimselere de rastlamadım. Yirmi-otuz yıllık binaların olduğu yerlerde bunları sık sık görmek mümkündür.  Bu eksiliğin müsebbibi yeni yapılan apartmanlardır diye düşündüm. Zaten sağda solda, absürd renklerde, tuhaf jantlar takılmış, çok da yeni olmayan lüks otomobiller vardı. Bunlar muhtemelen fırsatı ganimet bilen, birkaç yıl içinde de imkanları doğru kullanarak zenginleşmiş, varlık sahibi müteahhitlerin arabalarıydı. Kimisi de böyle, inşaattan uzakta bir yere, arabasını götürüp park ediyordu. Zannetmiyorum ki benim gibi, arabalarını bir yerde bırakıp unutsunlar. Mümkün değil!

Nuh Nebi’den kalma trafonun sağında, dar, toprak bir yol çıktı karşıma. Aklım ne dediyse onu yaptım. O yoldan devam ettim. Camsız-çerçevesiz, çatısız, bahçesiz fakat daha çok: her yeri brandalı, eski araba lastikleriyle zemine oturtulmuş, açıkta kalan yerleri şeffaf poşetlerle kapatılmış evlerin arasında buldum kendimi.

Küçük tepeleri andıran çöp yığınları yolun her yerindeydi. Bazıları da tek tekerlekli el arabalarının üstüne basılmış, çamaşır ipleriyle bağlanmıştı. Duvarların, çöp varillerinin dibine yığılmış çöpler de vardı.

Daracık yolda çocuklar, taşlardan, ipten, futbol topundan yarattıkları, farklı farklı oyunlarla eğleniyorlardı. Kapkara derisiyle, giydikleriyle siyahtan geçilmeyen genç bir adam, çöpleri taşıdığı el arabasını olduğu yere bırakıp koştu. Gülerek geliyordu. Bu adam ne yapıyor acaba, dedim. Gülerek oynayarak koştu, koştu ve futbol topunu eline alıp, alttan sertçe bir darbe ile topu kaldırdı. Top, iki apartman boyu havalandı. Çocuklar nasıl da eğleniyordu. Kahkahalar, gülüşmeler havada uçuştu. Genç adam tekrar el arabasının sağlı sollu iki kolunu eline aldı. İçten içe gülerek arabayı ittirmeye devam etti.

İki kadın da sırt sırta vermiş, birbirlerini çekiştirip, arada küfür savurup kikirdeşiyorlardı. Onların hizasında, hemen karşı evin bitişiğinde çatı sacından yapılma bir garaj vardı. Garajın içinde yetmiş küsur model bir araba, neredeyse elli yaş demesine az kalmış, kıçı kaldırımı geçmeyecek şekilde duruyordu. Arabanın başucunda bir ihtiyar elinde bez, ağzında sigara, en ince ayrıntısına kadar arabanın her yerini siliyordu. Arada bir durup, birkaç saniye bekleyip, arabasını seyrediyor. Sonra tekrar silmeye devam ediyordu. İki sevgilinin, balkon denilemeyecek kadar dar alanlarda birbirleriyle bakıştıklarını gördüm. Kız perdenin altından bakıyor, oğlanda telefonda konuşuyormuş gibi yaparak sürekli kızı gözlüyordu.

Herkesin bana bakmaya başladığını hissettim. Yabancı olduğumu anlamışlardı. Belki kolumdaki saatten, bakışlarımdan ya da hareketlerimden. Neşenin yerini tedirginliğe bıraktığını görünce tekrar yolun başındaki trafoya doğru yürüyüp, arabamı aramaya koyuldum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.