11 Mayıs 2016 Çarşamba

Şiirimizin Memelerindeki Süt Kurudu Mu? - Omar K. Sarah

(Karanfil Fanzin'in 19. sayısında yayınlanmıştır.)

Bir millet, mevcudiyetini, varlık sahasındaki konumunu lisanıyla belirler. Buradan hareketle peşinen bir hüküm bildirmek icap eder ise; bir millet, mevcudiyetini sürdürebilmek ve cereyan eden hadiseler karşısında bütün bir cemiyet olarak tavrını ortaya koyabilmek için lisanını muhafaza etmek mecburiyetindedir. Çünkü insan, sahibi olduğu dil ile düşünür ve kendini ifade eder. Dünya tarihindeki mağlubiyetler ve galibiyetler sadece harp meydanlarında taksim edilmemiştir. Harbin neticesini tayin eden esas olay lisanı kaybetmek yahut muhafaza etmektir.

Umumi tarihi göz önüne aldığımızda ve üzerinde biraz kafa yorduğumuzda karşımıza çıkacak olan hakikat şudur. Necip Fazıl Kısakürek’in benzetişiyle Avrupa, üç ayaklı bir sehpadır. Birinci ayağını oluşturan unsur Roma nizamıdır. Ama nasıl nizam? Çizmemde bir çivi eksik olsa Roma medeniyet bütünü yerinde değildir, diyen hükümdarın devlet prensibi. İkinci ayağı ise Yunan aklıdır. Keşiflere yeni pencereler açan ve insan aklının ulaşabileceği hududu göstererek kibirlenen Yunan aklı… Üçüncü ayağı da Hristiyan ahlakıdır. İşte bütün bir Avrupa’yı şerhe kalkacak olursak, bu birkaç cümlelik izahat meseleye kâfi gelecektir. Biz, Roma nizamı ve Yunan aklı karşısında hayrete düştük. Sanayi inkılabı ile hayret hissimizin yerini hayranlık hissi aldı. İçine düştüğümüz bu hayranlık hissi ise Avrupa’yı topyekûn ithal düşüncesinin tohumlarını yeşertmeye başladı. Nihayet bir kültür ithalatı başlamıştı.  Kafamızın içi mütemadiyen Avrupa ve Avrupalılık ile meşguldü. Cemil Meriç’in ifadesiyle, meşgul olduğumuz şey bizi işgal etti.

Dilimiz işgal altındadır. Yukarıdaki satırlarda kısa da olsa değindim. Bir millet lisanıyla varlık sahasına tutunur ve mevcudiyetini korur. İlan etmek gerekiyor, suya düşen bir küp şeker gibi erimekteyiz. Artık bir mesele sahibi değiliz ve her şeyde iflası tecrübe ettiğimiz gibi edebiyat sahasında da iflası tecrübe ediyoruz. Düze çıkamıyor, Müslümanca düşünemiyor ve Avrupalılık iddiasında ilerlerken, Avrupalının bize tiksinti ile baktığını göremiyoruz. En acısı ise Avrupalılığa karşı geliştirdiğimiz antitezlerin ve Avrupa’ya başkaldırı iddiasıyla kaleme aldığımız eserlerin bizleri daha gülünç bir komedyaya sürüklemesi.

Şiirimizin memelerindeki süt kurudu mu? Cevabı ortada, kurumak üzere. Çünkü dilimizi muhafaza edemedik. Bir harf sahibi değiliz. Gerçek manada bir entelektüel yetiştiremiyor, eser sahibi olamıyoruz. Buna karşılık dünümüzün bakiyesine de beş para etmez gözüyle bakma cüretine sahibiz. Uyuştuk, uyuşturulduk. Şiirimizin bir meselesi kalmadı. Şiirimiz anaydı, onu sokağa düşürdüler.

Çay, Twitter, Instagram, kahve, şiir, #, Düdük Gibi Sevmek. Unutmadan, bir de Leyla çok güzel olmuş. Şimdi, kim kimi emzirdi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.